Kanije… Bir Mehmet Niyazi romanı

Kanije… Bir Mehmet Niyazi romanı

Mehmet Niyazi’nin strateji ve taktik dehası bir Osmanlı Paşası olan Tiryaki Hasan Paşa’yı ve O’nun Kanije’yi savunurken sergilediği muhteşem kahramanlık öyküsünü anlattığı romanı; Kanije.

Tiryaki Hasan Paşa, emrindeki bir avuç askerle, Osmanlı’nın gücünün tükenmeye başladığı bir zaman diliminde Haçlı Orduları’na karşı sergilediği muhteşem savunma başarısıyla, Haçlı Orduları’nı bozguna uğratır ve Osmanlı’nın varlığını dünyanın hafızasına yeniden sokmayı başarır.

Kanije’yi ve Tiryaki Hasan Paşa’yı okurken, iman kuvvetinin nasıl bir güç, nasıl bir iktidar olduğunu, zalimin ordularına karşı iman kuvvetinin nasıl galip gelebildiğini, Allah’a olan inancın getireceğinden daha büyük zafer olamayacağını bir kez daha hissediyorsunuz.

Tiryaki Hasan Paşa, emrindeki 10.000 askerden daha az sayıdaki ordusuyla, sayısı 100.000 den fazla olan Kutsal Roma Germen İmparatorluğu, Macaristan Krallığı, İspanyol İmparatorluğu, Papalık Devleti ve Malta Şövalyeleri ordularına karşı tarihin görebileceği en büyük direnişlerden birini göstermiş, direnişini zaferle taçlandırmıştır.

Zafer sonrası düşman imparatoru Arşidük II. Ferdinand tahtını bırakıp kaçmak zorunda kalmış, Osmanlı Ordusu büyük bir savaş ganimetinin sahibi olmuştu. Yüz yedi top, ondört bin İtalyan tüfeği, kumandan otağıları, altmış bin çadır ele geçirilen ganimetlerden sadece bir kaçıydı.

Tiryaki Hasan Paşa Kanije savunması sonrası, Osmanlı ananelerinde padişah fermanı ile vezirlik rütbesi verilmesinin yeri olmamasına rağmen, bizzat Sultan III. Mehmet tarafından vezirlik verilir.

Paşa’nın tarihçi dostu Faizi Efendi kendisini rütbesinden dolayı tebrik için geldiğinde aralarında geçen muhabbet Mehmet Niyazi’nin kaleminde şöyle can bulur:

Yakın dostu tarihçi ve şair Faizi Efendi kimseye söyalememişti; fakat zihninde Paşa için “kınına sığmayan kılıç” yakıştırmasında bulunmuştu. Paşa’yı vezaret rütbesinden dolayı tebrik etmek için Faizi Efendi Kanije Kalesi’ne geldi. Odasına girdiğinde Tiryaki Hasan Paşa’nın yüzünde zoraki bir gülümseme vardı. Paşa son derece üzgündü, kuşatmanın en tehlikeli günlerinde bile böyle bir hali yoktu, şaşırdı:

– Hayrola Paşa Hazretleri, vezaret rütbenizi tebrik etmeye geldim; fakat sizi çok kederli buldum. Zatıâlinizi üzen bir olay mı cereyan etti?

Tiryaki Hasan Paşa derin bir göğüs geçirdi:

-Keşke beni üzecek şahsi bir olay cereyan etseydi.

-Zaferinizle İstanbulda bayram ediliyor; ama siz burada üzüntüye gömülmüş vaziyettesiniz. Nedir bu haliniz?

-Ah Faizi Efendiciğim! Kanije’de yaptığımız küçük bir hizmete karşılık bize vezirlik vermişler ve Padişah fermanı göndermişler. Halbuki Kanuni Sultan Süleyman, İbrahim Paşa’yı tam yetkili olarak mutlak vekilliğe atadığı zaman bile bu işi menşur ile yapmıştı. Rahmetli Piyale Paşa, Cerbe Deniz Savaşı’nda Hıristiyan dünyasının donanmasını yendiği, Sakız Adası’nı fethettiği halde Padişah Hazretleri vezaret rütbesini ona çok görmüştü. Ama mükâfatlandırmak da istiyordu. Mükafat olarak cennetmekân Kanuni, Piyale Paşa’yı, oğlu Sultan Selim’in kızı Gevher Hatunla evlendirdi.

Faizi Efendi kaşlarını çattı:

-Torununu yaşlı başlı bir paşa ile evlendirdiğine göre, devletin rütbesi ondan daha değerliymiş.

-Elbette Faizi Efendi; bir padişah, bir halife devletin mevkilerini torunundan aziz bilmese, o devlet ne hale gelir? -Derin bir göğüs çekerek devam etti- Maalesef çürüme başlamıştır; bunun sebeplerinin bulunarak mutlaka durdurulması lazımdır.

Sesi bulanık bir hal aldı:

– Ah benim yüce devletim! Sen ne duruma düştün! İslam Halifesinin yazdığı ferman Kanije’yi savunmak gibi sıradan bir hizmete karşılık olmaya başladı!

Nemli gözlerini Faizi Efendi’ye çevirdi.

– Daha acısı ne biliyor musun?

– Ne Paşa Hazretleri?

-Bu ulu devletin vezirliği benim gibi kocamış bunaklara kaldı! Buna üzülmeyeyim de neye üzüleyim!…

Tarihçi ve Şair Faizi Efendi’nin teselli etmek için söz bulamadığı Tiryaki Hasan Paşa, gözlerini bir top halinde yangına dönüşüp bataklıkta kaybolmak üzere olan güneşe dikmişti.